Bölüm 14.
2. SOSYAL ÇEVREMİZ
Çekirdek ailemin dışında kalan herkes, iş arkadaşlarım, görüştüğüm kişiler sosyal çevremi oluşturur. Peki sosyal çevrem beni nasıl besliyor? Seçtiğim, görüştüğüm insanların bana keyif ve eğlence veren, her şeyi paylaşabileceğim, olduğum şeyi gören, beslemek için uğraşan ve beni olduğum gibi kabul eden kişiler olması lazım. “Ben destekleniyorum ben seviliyorum, ben görülüyorum, ben kabul ediliyorum” diyen insanın hayata bakışı, davranış seçimleri ve hak ettiğini düşündüğü şekil farklı. O nedenle arkadaş grubumuz, onlarla geçirdiğimiz zaman hayatın içinde istediklerimize giderken bize güç ve sağlamlık veriyor.
https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 1 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 2 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 3 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 4 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 5 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 6 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 7 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 8 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 9 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 10 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 11 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 12 için tıklayınız https://www.banukalayci.com/?p=1099 Bölüm 13 için tıklayınız
Özellikle büyük şehirlerde yüz yüze görüşmeleri ayarlamak zor. Sosyal medya bu ihtiyacı giderebilir mi?
Bizim burada bahsettiğimiz “Görülüyorum, seviliyorum” hissi. Oysa sosyal medya her zaman gerçekliği sorgulanabilecek paylaşımlar içeriyor. Gerçek, canlı iletişim ve enerji akışı bizim için çok değerli. Birinin gözünün içine bakarak değer verildiğini, sevildiğini, kabul edildiğini hissetmekle, ekrana bakarak bir dünya radyoaktif alanın içinden “Seni çok çok seviyorum” diye emoji almanın arasında çok ciddi fark var.
Şöyle sorayım çocuğunla mesajlaşmayı mı seversin, kucağına alıp sevmeyi mi? Beslenme alanımızın önemli parçalarından biri sosyal alanımız. Ama aynı zamanda kösteklenme alanımızın da bir parçası haline de gelebiliyor. O nedenle gerçekliğine yürüyen insanların seçtiği arkadaş gruplarının destekleyici olması “Yapabilirsin” diyenlerden, yapanlardan ve örnek olanlardan oluşması gerekiyor. Aynı zamanda da “Senden bir şey olmaz” diyenlerden uzak durmak, “Biz denemedik mi?” diyenleri en aza indirmek lazım. Söylenen insanlardan, sürekli şikayet edenlerden uzaklaşmak bolluk için elzem.
Nasıl araba almak için para biriktiriyoruz, sonra gidip alıyorsak bolluğu çekebilmek için de enerjime, cebimdeki para gibi bakmalıyım. Bana iyi hissettirecek şeyleri, mantıklı bir şekilde hayatıma doldururken benim işime yaramayan enerjileri de çıkarmalıyım. Her seferinde sorum şu olmalı, “Benim enerji havuzum doluyor mu yoksa tıpkı cepten para yemek gibi cebimden enerji mi yiyorum?”
Bizde kötü gün arkadaşlığı diye bir şey var. Biri “Kötüyüm” dediğinde hemen koşuyor, “Çok mutluyum, parti veriyorum, hadi gel” dediğinde “Ay yok şimdi gelemem” diyorlar. Bizim için kötü gün arkadaşlığı o kadar muazzam bir durum değil. Neden hep senin mutsuz zamanlarında yanında olmayı seçiyor bu insan? Neden mutlu zamanlarını kutsamıyor? Söylenmek için bizi çağıran arkadaşlar, dostlarla iken havuzdan enerji yediğimi bilip söylenen insanlardan uzak durmayı, hayalleri besleyen, çözüm arayan, hayalleri için çalışan insanları etrafımda tutmayı net olarak seçmeliyim.
3. İŞİMİZ
İşim, hayatımın diğer alanlarını yaşayabilmek için belirli bir kimlikte verdiğim hizmeti, bir kimliğimi satma şeklim. Ben bir özelliğimi ortaya koyuyorum, başka insanlar da verdiğim hizmetin karşılığında bana para veriyor. Ama işte geçirdiğim zaman az değil, 8-9 saat,hatta 10 saat. O yüzden kişinin aşık olduğu işi yaptığı zaman başarılı olacağını biliyoruz. Ama o sırada yaptığınız işi sevmiyorsanız bile hayal ettiğiniz gerçeğe sizi her gün bir adım daha yaklaştıran maddiyatı sağladığı için işinize şükranla gitmeniz bolluğunuzu olumlu etkileyecektir.
İşe verdiğim zaman, duygusal, maddi ve zihinsel olarak beni beslemeli, büyütmeli, geliştirmeli. Çünkü işte ben saatimi satıyorum ve sattığım şeyin hiçbir zaman karşılığı yok. Çünkü zamanım ve ben ne zaman öleceğimi bilmediğim bir dünyada bir insana saatimi satıyorsam, değerimi nasıl biçebilirim? Geriye kaç saatim kaldığımı bilmiyorsam, o bir saatin ödenebilecek, karşılanabilecek bir değeri olabilir mi?
İyi de o zaman işimize, emeğimize nasıl değer biçeceğiz?
Önemli olan nokta benim saatimi ne kadar satacağım konusunda kendime karşı net ve dürüst olmam. Çünkü değeri belirlenemeyecek bir şeyi sattığımı bilerek, ona bir değer koymam gerekiyor. Bu değeri koyarken kendi değerimi de gösteriyorum. Nihai amacım da az saat satıp çok para kazanmak. Hatta mümkünse sattığım zamanı düzenli gelir olarak bana döndürecek yatırımlar yapmak, bir sistem oluşturmak.
Unutulmaması gereken sistem için hayati etkiye sahip bir nokta var. Her kim ne meslek yapıyorsa çok değerli… Hizmet aldığımız insanlara da şükranla bakmayı öğrenmek, kendi yaptığımız işte aynı şükranı sunacak insanlarla çalışmayı seçmek bir özdeğer belirtisi bizim için.
İş yerini eğlenceli hale getirmek işimi kolaylaştırır mı?
Uzun saatleri geçirdiğim yerde, masamın üzerinde bana hayatın güzelliklerini, niye çalıştığımı hatırlatan şeyler olursa o zaman işim daha kolay olabilir. Amaç hep kendimi yüksekte tutmayı başarmak. İnsanlar çalışma sistemine girdikleri zaman “Mecburum” diyorlar. Mecbur olduğunu düşünerek yapılan işler, genelde insanları köle hissine soktuğundan, kölelerin de seçim hakkı olmadığından alt bilinç, bir yerde mahpus olduğunu düşündürmeye başlıyor.
Şunu hatırlayalım; hiç kimse çalışmaya mecbur değil. Herkes çalışmayı seçtiği için çalışıyor. Yani her şekilde çalışmayı seçiyorlar, çünkü başka seçimlerini desteklemek istiyorlar. Seçtiğim her şeye, işime, çalışma arkadaşlarıma saygıyla bakıp her an yeniden seçim yapmaya fırsatım olduğunu bilerek o güne başlıyor olmam gerekiyor.
Çalışmak seçimdir derken neyi kastediyorsunuz?
Çalışmazsam ne olacak? Arkadaşlarımdan, ailemden para isteyeceğim, belki sokakta dileneceğim. Şu anda oturduğum yerde oturamayacağım, gittiğim yerlerde yemek yiyemeyeceğim, bu kıyafetleri giyemeyeceğim, çocuğumu şu anda okuttuğum okula gönderemeyeceğim. Yani o evde oturmayı, bu kıyafetleri giymeyi, o eğitimi istiyorsam buna uygun çalışmayı seçiyorum demektir. Bunları yapmayıp sokakta bir köşede yaşayabilir miyim? Evet. Merdivenlerin altında uyuyan dünya kadar insan var. Orada uyuyabilirsin de ama uyumamayı seçiyorsan ona uygun davranış geliştirmek durumundasın.
Demeye çalıştığım seçim olarak hakkım olduğunu bilerek “Ben bunu seçiyorum ve buna uygun yaşamayı seçiyorum” dediğim hayatım değişiyor. Kontrol bende hissiyle yola çıkmak istediğim şeylere giderken yapabileceğim şeyleri ben yönetiyorum diyen insan bakışını getiriyor.
“Mecburum” dediğim anda kapandım ve korku dolu yaşıyorum demektir.
4. CİNSİYETİMİZ
Hayatımızın dördüncü sütunu, kadın ya da erkek olarak cinsiyetimi yaşamaya izin verdiğim alan. Hepimiz bedenlerimizde dişil ve eril enerji taşıyoruz. Ancak kadınsak dişil, erkeksek eril enerjimiz daha yüksek oluyor. Dişiliğimi kabul ederken “Kadınım, kadın olduğunu biliyorum. Kadınlığımı seviyorum. Aynada baktığım şeyi seviyorum. Zihinsel, fiziksel ve duygusal olarak dişiliğimle tatmin doluyum” dediğim yer akışımın hızlandığı, gerçeğimi kabul edip yaşamaya izin verdiğim yer. Dişil enerji, yumuşaktır, esnektir, yaratıcıdır, şefkatlidir. Bu enerjilerin akışına bu bedende izin verdiğimde daha kolay yaratıma geçerim. Dişi, hayatın içinde kendi dansını yaptığı zaman gitmesi gereken yere çok daha hızlı akar.
Eril enerji serttir, fiziksel olarak daha güçlüdür. Eril kendi duruşunda mutluysa, seviliyorsa, özgünse, sarmalanıyorsa, etrafındaki dişil enerjinin yumuşaklığıyla sevilmeye izin veriyorsa, doğal olarak o da kendi gerçekliğini daha kolay yaşar.
Konu cinsiyet olunca homoseksüellik de akla geliyor. Homoseksüellik bu sütunun neresine düşüyor?
“Ben bu bedenin içinde zihinsel, fiziksel ve duygusal tatmindeyim. Sevgimi akıtmaya ve sevilmeye izin veriyorum. Beğenilmeye izin veriyorum. Tanrısallığın yaratım gücüne açılmaya izin veriyorum” dediğim yer, cinsiyet sütununun düzgün çalıştığı yerdir.
Aynada baktığın şeyi sevmek ve kabul etmek, ilişkide dişil ve eril dengeni kolay bulmak için olmazsa olmaz bir nitelik.
5. KENDİMİZ
Bu sütun insanların en çok zorlandığı noktalardan biri. Bolluk bilinci ve diğer dört sutunla en hızlı, en derin bağlantısı olan yer kendime olan sevgim. Kendime değer veriyor muyum, kendimi geliştirmek için elimden geleni yapıyor muyum? Bu dünyanın bana vereceği her şeyi, benim olanı almayı kabul ediyor muyum? Kendimi ortaya çıkardığım, “Değerliyim ve özelim” dediğim yer, diğer sütunların en büyük sabitleyicisi. Hak etmediğini düşünen insan fiziksel bolluğun içinde olsa bile keyfini çıkaramıyor.
Bu beş sütun dengeli beslendiğinde, birinden biri zayıflarsa ya da hasar görürse diğerlerinin ona destek olması gerekir. İşte bir sorun yaşayabilirim ama çok sağlam bir arkadaş grubum vardır ve bana destek olur. Ya da bütün arkadaş grubumu kaybedebilirim ama işimi çok seviyorumdur ve kendi değerimi biliyorumdur. Hayatı, bu sütunlar birbirine destek olacak şekilde götürdüğümüzde bolluğa açılabiliriz ve bunun için hiçbir zaman geç değil.
….
14. Bölüm Sonu
Sevgimle,
Banu
Yorumlarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?