Biliyorum…
Hayatımın en kötü dönemlerinden biriydi;
İşimi kaybetmiştim, kenarda beş kuruş param yoktu, buna rağmen bakmam gereken bir kendim, bir oğlum, on yıldır yanımda çalıştığı için artık evin bir bireyi haline gelmiş bir yardımcım vardı. Doktorlar kanser olduğumdan şüpheleniyorlar, oğlumun burnunda oluşan etler yüzünden bir üçüncü ameliyatı olması gerektiğini söylüyorlardı. On sekiz yaşından beri ilk kez kapıda benim için ‘’kafan bozulunca bir uzun yol yap, geçer’ anlamına gelen arabam artık yoktu. Ve kendimce çok sevdiğim sevgilimle kendimizce çok uygun gördüğümüz sebepler yüzünden ayrılmıştık. Ve bunların hepsi sadece bir iki gün içinde bu hale gelmişti. Beklemeden, alıştırmadan, düşünmeden…
Oğlumu sanki son gücümle sakin ve tebessümle, saçını okşayarak uyuttuktan hemen sonra, hiçbir şey anlamadan kendimi salonun tam ortasında bütün mumları yakmış, elimde bir şarap kadehiyle bulmuştum; kafam oturmuyordu, ne yapacaktım?
Beynimde sadece tek bir şey yankılanıyordu; ’’ Bu hissin içinde kaybolamazsın, bataklık gibi bir yer burası, girersen çıkamazsın… Problemin üstüne çıkmazsan çözümü göremezsin… Orada kalma Banu… Yüksel… Yükselmelisin… Bu geçmen gereken bir dönemse bataklıkta yüzemezsin, üstünde süzülmelisin…’’
O gün şarabımın keyfini çıkarmaya ve sadece o gece için tüm olanlara doya doya ağlamaya karar verdim…
Sabah olduğunda olanlara ağlama döneminin artık bittiğini biliyordum; şimdi olacakları yaratma zamanıydı… Ama ne yapacaktım? Yapacağım daha önce yaptığım bir şey olmamalıydı, farklı bir yol bulmalıydım. Yapmadığım bir şeyi yapmalıydım ki, sonuç da farklı çıkmalıydı.
Kanserli bir adamla ilgili bir makale okumuştum seneler önce; adam kanser olduğunu öğrenir öğrenmez herkesle ilişkisini kesip aylarca bir otel odasına kapanmış ve sadece komedi filmleri seyrederek hastalığını iyileştirmişti… Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Hep hayatı çok ciddiye almıştım, bu sefer ona tüm olanlara rağmen nanik yapacaktım. Kararımı vermiştim, kararsızlığın demir kapısının arasındaki sıkışma hissi de kararla beraber yok oldu böylece. Hareket zamanı…
Cebimdeki neredeyse son parayla, daha önce hiç vaktim olmadığı için, hayatta bu kadar ciddi şey varken gülmeye utandığım için, bu kadar lafta önemli şey varken kendime yakıştıramadığım için hiç seyretmediğim ‘FRIENDS’ dizisinin tüm sezonlarını DVD’cimden alıp çıktım.
İki ay boyunca, hiç durmadan, birini çıkarıp birini takarak, sadece kahkaha attım… Kahkaha attıkça sorunlardan uzaklaştım, çözümleri görmeye başladım. Kahkaha attıkça hareket etmeye gücüm oldu, hareket ettikçe düştüğüm ve beceremediğim anlarda daha da kahkaha atacak duruma geldim ve her seferinde kalktım, bir daha denedim, bir bölüm daha seyrettim, bir daha denedim…
Hayatımın en kötü zamanlarından birini hem hayatımın en hatırlanası, en kahkahası bol dönemine dönüştürdüm, hem de en olası çözümlere en güçlü yürüdüğüm zamanı oluşturdum.
Bunu neden anlatıyorum?
İnsanlarla çalışıyorum… Çok hikaye, çok yaşanmışlık, çok sıkıntı, çok dert… Ve bunların hepsi çok normal, çok yaşanası, çok insanız.
‘ Ama Hocam, siz nerden bileceksiniz ki ?’ dedi yakınlarda bir öğrencim… Güldüm…
Sadece, bu kadar insanla tanıştıktan ve çalıştıktan sonra buradan şunu söyleyebilirim; bugün, bu muhteşem günün bu anında…
Arkadaşlar; sorunu olmayan insan yok ve herkes kendi ruhunun ağırlığında aslında çok benzer hislerle yüzleşiyor… Orada ve hep hepimiz biriz… Bizi farklı yapan sorun olarak algıladıklarımızla nasıl başa çıktığımız; kimisi sorunun arkasına saklanmayı, içinde boğulmayı, içine çekip onunla beslenmeyi seçiyor, kimisi de ona meydan okurcasına ‘Seni ben yarattıysam çözümünü de yakınlarda bir yere koymuş olmalıyım, sen orada dur, ben bir uzaktan bakıp çözümü göreyim demeyi seçiyor…’’
Hayatın zor dediğiniz her yerinden kahkahayla geçebilir olmanız, tebessümle ışıldayıp, sevgiyle sarmalanmanız olsun dileğim ömrünüzün her anında….
Banu
Kasım 2009
Yorumlarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?