Bir Masal Anlatacağım Bugün Size
Bir masal anlatacağım bugün size; çok yeni dinlediğim, biraz da etkilendiğim…
Bir masal anlatacağım bugün… Küçük bir kızla ilgili, gelip giden zamanın içinde…
Sessiz bir evde dinledim ben bu masalı… Elimde kahvem bıraktığım sigaramı bile aramadı… Öyle sessizdi ki ev, dinlerken dinlediğimi unuttum içindeyim sandım… Dinlerken anlatanı unuttum, yaşayan benim sandım…
Efendim…
Bir varmış, bir yokmuş diye başlar masalların hepsi ve bizim masalımızda öyle başlamış tabi ki… Gerçekten küçük bir kız varmış, sonra da yok olacakmış…
Kızımız çok şekermiş; elma elma yanakları, simsiyah iri iri gözleri, yine kömür renginde upuzun saçları, yumuk yumuk elleri varmış… Küçük bir yer cücesi gibi ortalarda dolanırmış…
Bu küçük kızın hiç oyuncağı olmamış…Oyuncaklarla kimlerin oynadığını anlamamış…Sahte fincanlar,yalancı bebeklerle hiç evcilik oynamamış küçük kız,oynayanları da sorgulamamış..Arkadaşlarıyla dolaşmış,ağaçlara tırmanmış,top oynamış,çiçek toplamış,saklambaçlarda kuytulara saklanmış,ama hiç sahte olana dokunmamış…Küçük kızın hiç oyuncağı olmamış,o hep,etrafındaki kalabalıkla oynamış..
Çabuk kırılırmış küçük kız, insanların niye birbirini kırdığını anlamazmış… Çabuk ağlarmış küçük kız, ama gözyaşlarını kimse görsün istemezmiş, bir bahane bulup koşarak gittiği odasına saklarmış gözünün yaşını hep… Oradaki dostuyla paylaşırmış…
Küçük kız herkesin dilini burnuna deydirebileceğini sanırmış, bacaklarının arasına kafasını alıp oturabileceğini, elektrikleri açıp kapaması için düşünmesinin yeteceğini, bir sevdiğini görmek için gözlerini sımsıkı kapamasının yeteceğini… Küçük kız hayat bu sanırmış… Küçük kız daha beş yaşındaymış; ne hayatı, ne insanları ne de kendini tanırmış…
…………………………………….
Hikaye buralarda karışmaya başlıyor işte biraz…Böyle şeyler yaşayan ve bunların normal olduğunu düşünen o minik kızın ergenliği ve hayatı tanıma kıvranışlarını merak ediyor insan..Sonrası var mı diye merak ediyor,bu hikaye böyle nereye kadar gidiyor diye dinliyor….
Kızımızın ağlayarak odasına gittiği anda,ev sahibem kahvemi yenilemek için ısrar etti…Aslında kahve falan istemiyordum,aslında,bölünmeden masalıma devam etmek istiyordum ..Ama bu kısa aralıkta küçük kızı hayal ettim..Uykusu geldiğinde ışıkların sadece kapanmasını dilemesiyle kapanan ışıkları,sesin fazla olduğunu hissettiğinde kısılıveren müzikleri,sevdiğini düşündüğü anda ne yaptığını bilir hissini,ya da fazlası,gözünün önüne beliriveren görüntüleri ona dair..
Aslında bunlar çokta garibime gitmedi, az çok hayal âlemimize Hollywood sayesinde katılmış imgelerdi… Benim kafama takılan kızımızın bunları herkesin yapabildiğini düşünmesiydi ki, orası heyecan verici…
Ben bunları düşünürken, hoş ev sahibem kahvemi getirmişti bile yanında en sevdiğim tarçınlı kurabiyemle… Tam karşımdaki rahat koltuğuna oturdu ve elindeki incecik porselen fincandan bütün eve vanilya kokuları salan çayından bir yudum aldıktan sonra, masalına devam etti…
…………………………..
Küçük kız odasına girer ve orada onu bekleyen arkadaşına sarılır her zamanki gibi…Ona sarıldığı anda göz yaşları sel olur,ona sarıldığı anda niye burada olduğunu unutur..Hem biraz kızgındır ona ,ne işim var benim burada diye,hem çok mutludur yanında,her istediğinde onu yanında görebileceğinin huzuruyla…
Ağlaması bittiğinde göz göze gelirler nihayet…
Küçük kız her yüzüne baktığında hala şaşırır bu güzelliğin…Simsiyah ,upuzun saçları vardır arkadaşının,saçlarının arasında beyaz boncuklar yer yer,bir tanesi tam alnının ortasında nihayetlenen…Gözlerine bakmaktan alamaz kendini,simsiyah gözlerin içinde oynaşan harelerinde bayılır kendini seyretmeye…Her gün değişik,bembeyaz elbiselerle bulur onu odasında,bembeyaz dupduru teninin bile pembe kaldığı yanında…Annesi yaşındadır çok çok,olsa olsa…Nergis kokularıyla her zor anında,bulduğu odasında…
Bu sefer kızgındır küçük kız, bu sefer biraz dargın… Ben burada kalmak istemiyorum artık diye bakar arkadaşının gözlerine… Kalmak zorunda mıyım hem diye bir kez daha sorar… Arkadaşı bakar öylece, bir gün her şeyi anlayacağının güveniyle… ‘’Her istediğinde yanında olacağımı biliyorsun’’ der,’’ her yardıma ihtiyacın olduğunda bugün ki gibi ellerini tutacağımı…’’
Bembeyazdır odanın duvarları… Karşıya bakmasını ister küçük kızdan arkadaşı… Duvarda ki görüntüyle gülümser küçük kız… Annesinin onu ilk gördüğü anın görüntüsüdür bu, ilk kucağına verildiği anın görüntüsü, karşılıksız sevginin ilk bakışıdır bu anneden ona gelen… Küçük kız annesini düşünür o an arkadaşının kollarında, annesinin yanında ki huzurunu düşünür sarılmış kollarıyla… Annesinin gözyaşları gelir sonra aklına… Bakar arkadaşına sessiz… Kalmakla gitmek arasında sıkışmıştır çaresiz…
‘’Yaşanmış yaşanmamış olacak ve gün gelecek her acı unutulacak… Yapman gerekenleri amaç edin, hayata sakın aldanma… Unutma… Gözünü kapatacaksın ve açacaksın sonra, bir bakmışsın minicik bebeksin yine annenin kucağında…’’
Görüntü kaybolur duvardaki daha sonra… Ve mutlu bir uyku başlar arkadaşın kollarında, pamuk yanaklarında sadece izi kalmış, çoktan kurumuş gözyaşlarıyla…
…………………………………………………………………
Aradan yıllar geçmiş…
Minik kız büyümüş bu yılların içinde, genç kızlığa ulaşmış… Ve o günlere dair hiçbir şeyi anmamış…
………………………………………
Bir gün televizyonun başında otururken anneyle, bir şeyler seyrederken beraber, orada duyduğu bir replikten anne gülmüş aniden…
‘’Hatırlıyor musun bebek..??Her ağlamana ramak kaldığında yanıma koşar,gülmeye çalışarak,-annecim gözlerimizi açıcaz kapıycaz annemizin kucağında bebeğiz yeniden- derdin…’’demiş…Gülmüş..
Anne gülmüş, gülerek bir tanecik kızına bakmış mutlu çocukluk anılarını hatırlamasıyla…
Genç kız annesine bakmış, gözünün önünden büyük bir hızla geçen görüntüleri yakalayamamış, arkadaşına sarılıp kaldığı anın yansımasını sımsıkı tutabilmiş sadece. Ağlamaya başlamış senelerdir bastırılmış özlemden, unutulmuş günlerle gelen…
İşte o an, kopuş anıymış… Gözünün önünde beliren bir dünya görüntüyle odasına koşmuş genç kız… Anne ne olduğunu anlamamış. Ve yıllar sonra ilk kez yine, kızımız, nerdeyim ben diye yanmış…..
…………………
Burada durdu ev sahibem…Yorulmuştu…Bir bardak su rica etti benden..Sıkılıp sıkılmadığımı sordu..Simsiyah gözlerine bakarken sıkılmamın imkansız olduğunu söyleyemedim,inanılmaz ses tonuyla ne anlatsa,sarhoş olduğum vanilya kokusuyla dinleyebileceğimden bahsetmedim..Detaylara girmedim…Ondan tüm detaylarıyla masala devam etmesini rica ettim.
Gülümsedi…Gülümsemesi çok garipti…Yüzü zaten aydınlıktı,daha da aydınlanıyordu gülümseyince…Ama gözleri…??O gözlerini ışıldatan şey,mutluluğun hüznü,tebessümün gözyaşları gibiydi??Garipti..Güzeldi..Ama ..Ama..Karışıktı..Bilemedim..Çözmeyi düşünmedim,düşünmeye cüret bile etmedim..Keşfettiğim bu karmaşayı keyifle izledim..Ve onun huzurunu nedense o anlatırken,dalga dalga hep içimde hissettim..Bu bana yetti..
Anlatıp anlatmamak arasında kaldı sanki bir an…Tazelediğim çayından bir yudum daha aldı…Fincanı elinde tuttu,bir süre bırakmadı…Kokusunu çekti içine bir süre, konuşmadı…Yerdeydi gözleri o anlarda..Kaldırdığında kafasını,karşımda görüntüsü tamamen yok olan odada ,sadece gözleri vardı..Kaldığı yerden genç kızı tuttu ve yine tam düşüncelerimin arasına attı….
……………………………………………
‘’Seni çok özledim, nerdesin’’ diye sessiz çığlıklar atmaya başlamış odasında senelerdir hiç görmediği, daha ilginci asla hatırlamadığı arkadaşına… Olayları kafasında kurmaya çalışmış, neler olduğunu hatırlamaya, nasıl her şeyi unutup, zamanı yakaladığına…
O gün, odasındaki o görüşmeden sonra arkadaşını bir daha hiç görmediğini fark etmiş… Saçı okşanırken uyuduğunu hatırlıyormuş en son, uyanınca annesinin yanına gittiğini, beraber elma yediklerini… Yerli yersiz tüm ayrıntıları hatırlıyormuş hayatında o günden bu güne uzanan… O güzelliği bir kez daha görmediğini hatırlamış böylece, bir daha hiç düşünmediğini, bir daha hiç özlemediğini içinde…
On dört yaşındaymış artık… Artık herkesin dilini burnuna değdiremediğini çoktan anlamış, herkesin sekiz olup oturamayacağını, herkesin onu odasında bekleyen bir arkadaşının olmadığını öğrendiği yaştaymış…
Bunları her öğrendiğinde ne kadar şaşırdığını hatırlamış sonra…Her yeni şeyde kafasının bir türlü almadığını..İnsanlara bir şey soramadığını ..Farkında olmadan bir şeyi ima eder ya da ağzından kaçırırsa insanların ona garip baktığını..Kendini bu kadar normal zannederken,bu kalabalığın içinde tamamen ‘’abnormal’’ kaldığını..Öyle kalmaktan hoşlanmadığını,ve bir süre sonra elinde olanların hepsini yok saymaya başladığını..
Saatler geçiyormuş odanın içinde,anne endişeli dışarıda ,bizim kız telaşlı heyecanla…’’Acaba ‘’ demiş merakla..’’Acaba lambaları açıp kapayabilir miyim yeniden oturduğum yerden,gözümü kapatınca görebilir miyim sevdiğimi şu anda ne yaptığıyla,düşündüğüm anda olabilir miyim acaba istediğim yerde rüyalarımda??’’
Gülümsemiş birden ve ağlamaya başlamış yine sonra…Hayata adapte olduğunu fark etmiş bu kısa unutmuşluğunda, ama arkadaşı nerede,niye yalnız bıraktı onu bunca yılda,ve söz verdiği gibi olacak mı yanında,onu düşünmüş o anda…..Onu çok ama çok özlediğini fark etmiş yıllar sonra…Özlemiş,istemiş,çağırmış..Ama odasına o aydınlık o an dolmamış..Bir daha hiç doğamama ihtimalini yükleyerek kızımıza ,bir umut daha hayal olmuş..
Sıkıca gözlerini kapatmış o an…Bir sevdiğini düşünmüş eski çocuksu coşkusu,hatırladığı alışkanlığıyla…Görememiş…Hiçbir şey görememiş..Yıkılmış yine hatıralarında..Odasında ki müzik setine odaklanmış bu sefer,çal hadi diye bakıyormuş öylece,eskiden ne yaptığını hatırlayamamanın endişesiyle..Yine olmamış..Yatağına atmış kendini ,sessiz hıçkırıklara boğulmuş..Neyi özlediğini bilmeden,kendinden başka kimsenin bilmediği bir alemde yalnızlığıyla buluşmuş…
Uyandığında gece yarısıymış…Üstünde kıyafetleri yatağında kıvrılıp uyuduğunu fark etmiş..O kadar yorgunmuş ki,yatağın örtüsünü kaldırıp içine girmeye üşenmiş,geceliğini giymeye,kalkıp ışığı kapamaya…Her şeye üşenmiş..Gözleri kapalı ışıktan rica etmiş sadece, dinlendirici bir uykuya ihtiyacı olduğunu söylemiş…Varlığından minnettar olduğunu gün boyu,ama şu an uykusunun huzurunu böldüğünü düşünmüş ..Işık sönmüş o an..Kızımız teşekkür etmiş içinden derin uykusuna doğru akarken……..????????????Patlayan ışık kümeleri o an zihinde onu uykudan ayıran…İşte o an doğrulmuş ve sabaha kadar oturmuş..Hayatının gizini yeni fark ettiğini,ve ne yapması gerektiğini bulması gerektiğine karar vermiş sabahın ışıklarıyla, artık rahatça görebildiği,karşısında duran odasının sönük lambasıyla…..
………………………………………………………………….
Ev sahibem koltuğunda doğruldu, kendinden umulmayacak rahat adımlarla cam kenarına doğru yol aldı… Dışarıdaki gürültü kesilmişti artık sanki camı açmasıyla içeriye denizle karışmış bahar, toprakla karışmış yağmur, hanımelleriyle karışmış neşe doldu…
Bakmadı bir süre bana, gözlerini gözlerimle buluşturmadı, konuşmadı bir süre, gittiği uzaklardan kopamadı… Kıpırdamadı bir süre, öylece kaldı…
Sonra döndü aniden..
’’Böyle bir masal ne kadar gerçek olabilir sahiden??’’
Bilmiyordum…Bu sorunun cevabımı bilmiyordum..O tavuğun o yumurtadan hala nasıl çıktığını bilmediğim gibi,doğurduğum evladımın nasıl canlandığını anlamadığım gibi,ölümün ne olduğunu çözemediğim gibi..Bilmiyordum..Hayatta en basit olarak görülen gerçekleri bile anlamlandıramamıştım ben..Bu karmaşık gibi gözükenler onlardan çok farklı durumda değildi..
Anlattım… Bütün çocuksu halimle, altı yaşından beri bu konularda hiç değişmeyen şaşkın gözlerimle… Anlattım… Dinledi… Güldü sonunda… Hikâyesine devam etti, bu sefer camın hemen yanında…
………………………………………….
Kızımız devam etmiş hayatına…Ama biraz daha farklı,biraz daha arayışlı,biraz daha kaybolmuş hissiyle belki de…Bütün kitapçılar dolaşılmış,yol gösterebilecek bütün kitaplar alınmış,görüşülebilecek bütün şahıslardan randevular ayarlanmış…Normal hayatına devam ederken ve ürkütmeden hiçbir sevdiğini,sanki yer altından ,başka bir dünyaya adım atılmış..
Birçok şeyi okudukça hatırlamış, bazılarını okudukça kızmış…’Yanlış yazmış bu salak ‘’diye evin içinde bağırmış… Kendi bağırtısından kendisi korkmuş sonra, doğrusunu nerden bildiğini bulamamış… Soru işaretleriyle dolu bir hayatmış şimdi yaşadığı, ne olduğunu bilmediği, kim olduğunu kestiremediği, gerçek hayatının elle tutulurluğundan sonra sadece hisleriyle baş başa kaldığında kendinden başka hiç kimseye elletemediği somut gerçeklerde tamamen uzak bir hayatın içinde, kaçamadığı duygularının inandığı gerçekliğiyle kalmış…
Rüyaları şenlenmiş bu arada; ilk başta çok eğlenceli gelmiş ama korkmuş daha sonra… Kendini gördüğü bir çok rüyada, yaşadıkça farklı zamanlarda, gördüklerinin rüya olmadığını anlamış geçen yıllarda… Her hayatta ve canda, ölümünü görmüş zaman içinde, her yastığıyla buluştuğunda…
Yaş daha on dokuz- yirmi… Gençliğinde en deli yeri… Gün içinde saklanırken hayata dair tüm çılgın istekleri, gece olduğunda yine sarıveriyormuş onu perisinin son sözleri;
‘’Yaşanmış yaşanmamış olacak ve gün gelecek her acı unutulacak… Yapman gerekenleri amaç edin, hayata sakın aldanma… Unutma… Gözünü kapatacaksın ve açacaksın sonra, bir bakmışsın minicik bebeksin yine annenin kucağında…’’
Peki…neydi bu yapması gerekenler.??Neydi buraya gönderilirken ona yüklenen istekler??
Gecelerce düşünmüş, düşünmüş…
Bir gece kendi çığlığıyla uyanana kadar… Bir gece, hiç korkamadığı kadar korkana kadar…
Saçını okşuyormuş bir el. Perisinin eline nasıl da benziyormuş… Keyfini çıkarmış bunun bir süre… Sonra rüya da olsa, görmek istemiş güzel yüzünü özlediğinin, hafifçe dönmüş… Ama gördüğünü bir daha görmemek için ölümüne kapayabilirmiş o an tekrar gözlerini… Bu korkunç suratın tarifi bile edilemezmiş… O gözlere bakan hiç kimse bir daha bir başkasına çirkin diyemezmiş…
Uyanmak istemiş… Saçını okşayan el, şimdi tuttuğu saçlarında onu sıkı sıkı, gerçekliğe döndürmemiş… Gözlerinin içine bakması için ısrar etmiş… Bakmış bizim kız, o günden sonra da kimsenin gözlerine bakmaktan çekinmemiş… Bir ses duymuş o an beyninde ‘’Sakın Sakın Bir Daha Yoluma Çıkma ‘’diye…
Uyanmış bizim kız, çığlığıyla, kan ter içinde… Her neyse bu, korkutmuştu ama onu, her şeyi yine de unutmuş bir süre…
Ama hayatı felaketler zincirine dönüyormuş… Ayrılıklar, kopuşlar, hastalıklar, ihanetler, yalanlar… Hepsi hiç durmadan, birbiri ardına yaşanıyormuş… Bıkmış küçük kız. Neye yetişeceğini, neye koşturacağını, neye üzüleceğini şaşırmış… Kontrolün asla onda olmadığını sandığı bir hayatta, hayatla gerçek arasına sıkışmış… Rüzgâra bırakmış kendini, nereye savrulduğuna bile bakmamış…
……………………………………………….
‘’Ama’’ dedim orada,elimde olmadan çıkan çığlığımla..’’hani perisi aldanma hayata’’ demişti ona..’’Nasıl oldu da kandı tüm bunlara’’???
Güldü ev sahibem yine…Sıkılmadan dinlemem hoşuna gitmişti elbet,ama bu kadar ilgiyi sanırım o da beklemiyordu..Detaylarını bildiğine adım gibi emin olduğum hikayesinde,sorumu hiç duymadan geçerken,hızlı virajları alıyordu O da gözleriyle..
………………………………………………………………
Yalvarıyormuş artık küçük kız sevgili perisine…
‘’Beni bıraktığın gün buraya,her anımda yanımda olacağına söz verdin…Nerdesin??Bu insanlar bizden değil,bu olaylar ,bu hayat benim değil…!!Hiç kimseye yardım edemiyorum,kendimi bile koruyamıyorum,niye içinde bulunduğumu bilmediğim bir hayatta,bilmediğim kurallarıyla buranın dimdik ayakta durmaya çalışıyorum..Debeleniyorum …Ve artık beceremiyorum..Kimim ki ben güvendin bana bu kadar,kimim ki ben hazırlıksız yolladın buralara…??Kimim ki ben ve ne istedin benden bunca zamanda ??Madem çok sevdin beni göz yaşların deresi mi olmalıydı bıraktığın içine…??Madem çok sevdin beni,sarmala yine kollarında ve al götür yine getirdiğin uzaklara,alışık olduğum sevginin huzuruyla….
Lütfen al artık beni… Sevgi adıyla yaşanan kinlerin kusmuğu kokuyor üstüm… Ne olur al artık… Kalabalıkların yalnızlığında üşüyor artık ruhum… Maskelenmiş suratlardan korkuyor artık içim… Menfaat dedikleri Mephisto dünyalarının ucuzluğunda para etmiyor artık düşüncelerim… Korkuyorum artık perim… Neden var olduğumu bilmediğim ortalarda ruhumu ezmelerinden ürküyor artık içim…
Ne olduğunu bilmediğim dost sohbetlerini özledim artık… Saf ve korkusuz bakan gözleri beklentisizce… Seni özledim ve senin gibileri, harelenmiş güzelliğinizde…’’
Küçük kız ağlamış… Bütün gece ağlamış… Perisinden ümidi kestiğinde başka biri olarak uyanmayı dualamış…
Sabah kalktığında ne başka biri olarak uyandığını ne de perisinden ümidini kesebildiğini fark etmiş hüzünle… Sıkıca annesinin günaydınına sarılmış…
………………………………
Ağlıyordu ev sahibem artık… Yanaklarından süzülen boncuk taneleriyle kıyamadığım, uzak denizlerde kaybolmuş gözleriyle masalını anlatıyordu…
Onu asla bölmedim… Sarmalamak istediğim bedeniyle bütünleşeceğime sevgi dolu gözlerine kilitlendim… Nerde olduğumu unutup o gözlerde, ev sahibem yerine küçük kızını sahiplendim delice…
………………………….
Kaybolmuş gibiymiş küçük kız ertesi günde… Annesini üzmek istememiş, gözünde asla bir endişe ya da mutsuzluk pırıltısı göstermemiş… Artık onda da bolca olan maskelerden adı mutluluk olanını geçirip yüzüne, annesinin elinden çıkan, en sevdiği krepleri yemiş…
Ama kahvaltı sonrası gün bitmiş… Erimeye başlayan maskenin acısıyla suratındaki, annesini sıkıca öpüp, en yeşil ve en sessiz parka atmış kendini denizi sınırsızca hissedebildiği…
Boş boş denize bakarken belirivermiş biri… Beyni bomboşken artık, baktığını görmezken, bildiğini unutmuşken…
Yaşlıca bir kadınmış yanına çöken… Yine onun gibi sessizce denizi seyreden…
Saatlerce hiç konuşmamışlar… Birbirlerinin varlığından hiç rahatsız olmamışlar… Küçük kız kalkmak için bir hamle yapana kadar asla yüz yüze bakmamışlar…
Göz göze geldiklerinde şaşırmış küçük kız …Ama sessiz çığlığını içinde bastırmış..Ne kadar baktığını bilmediği gözlerden gelen sesle tekrar varlığını hatırlamış…
‘’Senelerdir kendimi görmek isterim gençliğinde…Senelerdir çektiği ızdıraplarda elini tutmak isterim sevgiyle..Her çektiğine değecek,her özlemin bitecek,gençliğin sabırsızlığıyla gölgeleme kendini demek isterim..Korumak onu sonra..Şunu sakın yapma ,çok üzüleceksin demek ister içim,o adamla sakın konuşma,o işe sakın girme ve hayata karşı asla çaresizlik ve kaybolmuşluk hissetme ….Senelerdir sarılmak isterim ona en kaybolmuş anında,artık ölmek bile isterken O, tam yolun ortasında….
İşte bugün gördüm seni… İşte bugün oturdum yanında… Biliyorum üstesinden geleceksin her şeyin, kendimi tanımış olmamın huzuruyla…
Ne desem boş sana, ne desem anlamsız… Yaşam gözyaşlarıyla gösterecek gülümseyen yüzünü, her yeni günden alman gerekenleri alınca… Her şeyi yaşa, koş tüm hızınla… Sonra dinlen gönlünün en huzur bulduğu duraklarda… Ama ne olura olsun bu dünyada biz hep yanındayız en zor anında…’’
Gülmüş küçük kız… Seneler sonra ilk kez bu kadar mutlu, ilk kez bu kadar emin ve ilk kez bu kadar kendinden eminmiş… Sımsıcak bakışlarıyla teşekkür ettiğinden ayrılırken, aklında yepyeni düşünceler belirmiş…
Gazetelerin ucuz ilavelerinde, arka sayfaya basılan, ilk bakışta anlamsız görünen resimler gelmiş aklına… Bakanın görme yetisiyle anlamlanan resimler… Bazısına hiçbir anlam ifade etmeyen o resimler… O dakikada karar vermiş ne yapması gerektiğine… Resmin ilk halini çabasız görürken diğerleri, kendisinin asıl halini de hiç çabasız görebildiğini hatırlamış… Gördüğü her vizyonu kendisine saklaması gerektiğine inandırırken kendini görebildiğine inanana kadar bir başkası da asıl halini, susmaya karar vermiş içinde, var olması gereken yerde yapması gerekenleri yaparken bir de…
Gün huzurlu geçmiş… Problemler daha bir çözülesi, sevgiler daha bir içten gelmiş… Yine böyle bir süre hayat kendi devrinde gidişine devam etmiş…
Hastalıklar canını yakmış, ayrılıklar içini kavurmuş, insanlar ruhuna dokunmaya çabalamış senelerce… O, olan her şeyi, huzurla ve sessizce sahiplenmiş içinde…
Eğer kendine bir şey olmazsa sevdiklerine oluyormuş, eğer kendi canı yanmazsa en sevdiğinin yanıyormuş… Hayat ısrarla, en ufak bir boşluk bırakmadan devam ediyormuş…
Yirmi üç yaşının baharıymış… Ve o gün bir kadınla tanışmış arkadaşlarının arasında, ayırmadan gözlerini ona bakan bu kişinin kim olduğunun merakıyla…
İrkilmiş ilk önce…O gün o parktaki kadın gelmiş aklına…Normal hayatla artık karıştırmak istemediği ,ne olduğunu bilmediği o anlardan birini yaşamanın eşiğinde olması duygusu sarmış hafif bir ürpertiyle bedenini…Ve durmuş..Sonra,yaşanacaklardan hiçbir zaman kaçmayan o cesur tarafı fırlamış öne,genç kadına ‘’merhaba’’ demiş….
Çok eğlenmişler o gün, çok gülmüşler… O,kendi kendine daha çok gülmüş, bu kadar komik, bu kadar yaşını yaşayan bir insandan böyle şeyler beklediğinden kendiyle için için dalga bile geçmiş… Kahkahalarla ayrılırken gruptan, en kısa zamanda buluşulmaya sözleşilmiş…
Gecenin bir yarısı çalan telefonla kendine gelmiş… Arayan bugün evinde oldukları arkadaşıymış… O içini ürperten genç kadının hastanede olduğunun haberini vermiş… Kendi olmayan arabası yerine, bizim kızın arabasıyla hastaneye gitmek için rica etmiş…
‘’Tabi’’ demiş küçük kız… Hiç düşünmemiş… En rahat eşofmanını giyip üstüne, hemen arkadaşını almaya gitmiş…
Yirmi dakika içinde hastanedelermiş..Arkadaşları bembeyaz suratı,kolundan sarkan serum şişeleriyle acilde şuursuzca onları beklemekteymiş..
Kızın annesi perişan, sevdikleri endişeliymiş… Doktorlar, durumu her ne ise, bir türlü bilememiş… Zihnini bir türlü geriye döndürememiş… Verdikleri ilaçlarla kendine geleceğini umut etmiş…
Kızın o günkü hastalığının, bugün bile, ne olduğunu kimse çözememiş ama bizim kızla arkadaşı odasına girdiğinde bütün değerleri birden düzelmiş… Birkaç saat içinde tekrar kendine artık iyice geldiğinde, şen kahkahaları hastaneyi bile titretmiş… Yalvarmış hastane odasında kalmamak için doktorlara, geceyi kendi evinde geçirmek istemiş…
‘’Peki’’ demiş en sonunda doktorlar… Herkes biraz huzursuz ama yine de mutlu, arabalara kadar ilerlenmiş…
Yalvarmaya başlamış o zaman şen kız, bizim küçük kıza;
‘’Noolur bizde kal bu gece, hem uykum da yok hiç verdikleri ilaçlarla… Hem bak ne kadar konuşacak şeyimiz varmış bugünün tanışmışlığında…’’
Bakmış bizim kız önce sakince, kararsızlık bir an mesken etmiş gözüne…
‘’Bugün herkesten çok ihtiyacım var senin gibi birine..’’
Bitmiş kararsızlık işte o an… Sohbetin en derin yerinde, kızın evinde kendilerini bulmuşlar…
Gecenin bir yarısı, sohbetin rengi değişmiş… Kahkahalar o sessizce çığlıklarla yer değiştirmiş…
‘’Koruyamıyorum artık seni,naapıyorsun??Her yardım isteyen için kendini parçalıyorsun..Bunun için mi verdik biz sana bu hünerleri,bunun için mi buradasın sanıyorsun??’’
Şaşırmış küçük kız, afallamış… Bir kez daha bir kâbusun ortasına uyanmış…
‘’Kimsin sen??’’diye odanın içine çığlıklamış..
Bakmış öylece arkadaşı, yüzünde hüzünlü bir tebessümle, yavaşça fısıldamış;
‘’Ne işin var benim evimde??’’
Cevap verememiş küçük kız, daha da şaşırmış…
‘’Bugün tanıştık daha senle ve evimdesin işte sana ihtiyacım var diye…Tanımadığın bir insanın evine kim dedi sana git diye,bu kadar mı güveniyorsun sezgilerine…Biz seni korumaya çalıştıkça ,sanmıyor musun,çıkacak karşına seni yıkmak isteyenlerde benzer güçlerde… ???’’
Küçük kız dehşetle arkadaşına bakıyormuş… Baktığı arkadaşının yüzünün perisine dönüşmesini artık korkmadan izliyormuş…
‘’Bana hiç soru sorma,cevapları içinde saklı,bana asla kızma,yanındayım her dakikanda,ama yapacaklarından da merhametin yüzünden uzak kalma…Her insanın yaşaması gerekeni yaşaması için izin ver,onları koruma,sana verilenleri de lütfen bu yolda harcama…Başka hiçbir sözüm yok sana…’’
Gün bir türlü sabah olmamış… Ve küçük kız ağlamaktan artık şişmiş gözleriyle çıktığı evin kapısına bir daha hiç uğramamış… Yaşadığı her şeyi unutup, asla bilmediği muammanın içinde buhar olup kaybolmayı dualamış…
Yıllar yılları kovalamış… Ve bu olayların bahsi bir daha, uzunca bir süre açılmamış…
Ta ki bir restoranda o adamla tanışana kadar, var olanlar yok, yok olanlar var sayılmış…
Doğum günüymüş o gün küçük kızın… Otuzlu yaşların gelişi kutlanacakmış… Muhteşem yemeklerin eşliğinde, dost sohbetleriyle, şerefine hayatın kadehler kalkacakmış…
Kalkmış da…Ama,bir şey olmuş o anda…Bizim küçük kız yerinden kalkamamış…Arkadaşlarını huzursuz etmemek için ses etmese de ,beline saplanan acı dayanılmazmış..Tebessüm etmeye çalışırken etrafa,gözünden akan bir damla yaşa karışamamış..
O an,gülümseyen bir yüzle aydınlanmış..’’Doğum gününüz kutlu olsun’’ sözleriyle merhabalanmış..
Boynuna doğru yaklaşmış gülümseyen surat, kulağına ‘’Korkmayacağınızı biliyorum, sadece ağrınızı serbest bırakın ve bana emanet edin’’diye fısıldarken, yine karışan boyutların içinde olduğunu anlamış…
Adama bakmış o an… Kendi koketliği adamın jantiliğiyle uymuş… Gözleriyle buluşmuş sonra, ruhunun renginin benzerini bulmuş…
Gülmüşler ikisi de, kendilerinin içinde olduğu üç boyutlu resimde, bakılanla görülenin farklı olduğunu bir kez daha test etmişler, bilmişlikleriyle…
O an ağrı tamamen geçmiş… Ve küçük kız yalnız kalmak için bir süre, adamı terasa davet etmiş…
Korkmayacakmış bu sefer kaçmayacakmış… Kafasında olanları bir bir soracakmış…
‘’Kimsiniz demeyeceğim bu sefer,biliyorum sizi ,sizin beni tanıdığınız yerden tanıyorum…Merakım odur ki,nedir istenen benden,onu bulamıyorum…Niye koruyup kolluyorsunuz beni,niye bir batırıp bir çıkartıyorsunuz,niye bilmediğim anlamlarda bilmediğim görevlerle beni bunaltıyorsunuz??Niye normal insanlar gibi yaşamama izin vermeyip bana bu kabusu yaşatıyorsunuz…??’’
‘’Hiçbir şey ‘’ demiş adam bir tebessüm yanağında…
‘’Senin mutlu olmandan başka hiçbir amaç gütmüyoruz..Senin mutluğunda coşan,neşenle beslenen enerjinle çoğalıyoruz..Her şeyden çok onu sabit tutmaya çalışıyoruz..Sınırsız sevgine barikat kurmaya çalışanları sen kaybolursan hayatla,yok etmeye çalışıyoruz..Yüzlercesini besleyen gülümsemeni soldurmamak için uğraşıyoruz..Sadece senin için değil çabamız,senin korkup kaçtığın gücünle sevgiden gelen,kendi sınırsızlığımızı sabit tutmaya çalışıyoruz…
Korkmuyorum de bana…Ve ben,bütün olanları göstereyim artık sana..Noollur korkma artık tüm korkusuzluğunla…’’
Gözlerini kapatmış küçük kız sessizce… Ve artık hiç korkmadığını hissetmiş olanların güvencesiyle…
Görüntüler akmaya başlamış gözünün önünde tüm netliğiyle… Sırlar artık gerçek, gerçekler olağan olmuş o an içinde…
Gözünü açtığında aynı renkmiş artık karşısındakiyle… Sarılmışlar yüzyılların özlemiyle…
‘’Sadece yedi yıl kaldı’’ demiş kardeşi sessizce..’’Besle bizi tüm enerjinle..Mutlu ol,o kadar mutlu ol ki,sevgin yetsin tüm evrene..Ve kurtar kurtarabildiğin kadar sevgiyi,sana doğru ve senden akan delice…’’
Gülmüş küçük kız…
Gülmüş…
Güldükçe gözünden akanları tüm dünya görmüş…
Masal da böylece bitmiş gecede…
……………………………………….
‘’EEEEEeeeeeeeeeeee??’’ dedim şaşırarak ev sahibeme..Eee??Noolmuş yani??’’
Baktı bana güzel ev sahibem tüm sakinliğiyle…Güldü o da sessizce…’’E si yok..Masal burada bitiyor işte ..Sadece belki ,bakmakla görmek,dinlemekle duymak arasında ki farkı etüt etmek lazım özünde..’’
……………………………..
……………..O gün sessizce o evden çıktım..Ve bir daha o yaşlı bayanla asla konuşamadım,gözlerine bakıp bana bu hikayeyi niye anlattığını soramadım..İki gün sonra ,son yolculuğunda dua ederek uğurlarken onu yolculuğuna son misafiri olduğum için hayatta ,minnetimi yollayabildim sadece huzurla….Ama onu asla unutamadım..
Küçük kızın hikâyesi balon oldu ama içimde, anlatmadan uçuramadım…
Yaşlı teyzemin mis kokulu evi kadar olmasa bile evinizin rahatında size yolladım…
Umarım hepimiz buluruz hayatımızın gizini bir yerlerde… Küçük kızın pembe kırmızı tebessümüyle bizde…
Mayıs 2004
Yorumlarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?