Benjamin Yaprak Döker
Hayatımın hiç bir dönemi yok ki sadece oturayım; ayaklarımı uzatayım, hiç bir şey yapmayayım ve öylece keyif yapayım… Durarak… Durduğum yerden yol alayım…
Hep yapmam gerekenler, hep çözmem gerekenler, hep bilmem ve öğrenmem gerekenler vardı sanki,hep bir havuç tutuluyor bana ve ben de ona ulaşmak için koşuyorum değil ama, hep hedef koydum, hep hedefime ulaştım,örnek oysa hep havucumu yedim ve hep yeni hedefler koydum kendime sanki yılların içinde…
Seneler önceydi sadece eğitmenlerimden birinin koca bir salon ve onlarca insanın arasında bana bağırmasını hatırlıyorum,ki çok şeyi değiştirmişti o beynimde patlayan yüksek ses;’’ Neler yaptığın, nasıl başarılara imza attığının, hayatları nasıl değiştirdiğinin, kendini nasıl işlediğinin farkında olduğunu biliyorum; ama ne zaman kendine bir ‘aferin’ diyeceksin,ne zaman kendi sırtını bir kere sıvazlayacaksın, ne zaman kendine ufak da olsa bir ödül vereceksin, ne zaman sadece hedeflere koşturmayı bırakıp,’bir nefes al bebeğim çok iyi gidiyorsun, biraz eğlen, biraz dinlen, sonra yolumuza devam edelim yine’ diyeceksin ‘’demişti… Söyledikleri sadece suratımda değil, içimde patlamıştı sanki; içimin acısı, insanların düşüncesizliği ve acımasızlığından bahsederken kendime karşı düzenli ve özenli gösterdiğim bu acımasızlık, bu tavrımı değişmesi gerekenler listeme hemen sokmuş, otuzlu yaşlarımın başında eğlenceyle, dansla, keyifle ve hamaklarla tanışmıştım…
Sabah balkonumdaki koltuğa ayaklarımı uzattım;gözlerim alıştığı üzere denize doğru kayarken durdu. Çiçeklerime takıldı; hepsinden çiçekler fıskırıyor, hepsi canlılıkla güneşe dönmüş, hepsi gülümsemek bile değil, kendi aralarında kahkaha atıyor gibiydiler. Benjaminime takıldı sonra gözüm… Ben şaşkın.
‘Benjamin yaprak döker’’
Eve yeni taşındığımda getimişti çok sevdiğim bir arkadaşım Benjaminimi…Hemen aynı gün annem elinde bir dünya menekşe saksısıyla eve girmiş, akabinde de çiçeklerim gittikçe kalabalıklaşmaya başlamışlardı. Çiçekler geldikçe benim içim neşeleneceğine, bir mutsuz oluyordum ben neden olduğunu bilmeden… Ki bugün çözdüm neden;İlk kez ailemden ayrılıp kendi evimi kurduğumda 21 yaşındaydım ve bu seneler içinde o kadar çok çiçeğim oldu ki…Hepsi ölen, hiç birini yaşatamadığım…
Artık hatanın bende olduğuna inanmaya başlamıştım; artık çiçeklerin beni istemediğine, benim onlara iyi bakamadığıma, enerjimin onlara iyi gelmediğine, onları öldürdüğüme…Eski evime çiçek almaz olmuştum, gelen tüm çiçekleri başkalarına hemen hediye etmeye, onlara kendimce zarar vermeden onları evden uzaklaştırmaya…
Bu eve taşındığımda öyle büyük bir koşturmacadaydım ki, bu inandıklarımı yaşamaya fırsatım olmadan doluverdiler evime çiçekler resmen… Ve ben bugün balkonda, hepsi birbirinden mutlu çiçeklerimin arasında gözüm Benjaminimde,’ Anne hani benjamin yaprak dökerdi, yerde tek bir yaprak bile yok ,hem bu çiçek büyümüş, her yerinden yeni yapraklar fışkırıyor’’ derken buldum kendimi…
‘Senin Benjamin yerini bulmuş yavrum…Yerini sevmiş…Benjamin zor çiçektir, yerini bulana kadar çok yaprak döker, bulamazsan çabuk öldürürsün, ama yerini severse etrafındaki herşeyin enerjisini değiştirir, ışıldar, çok çabuk büyür’’ dedi..
Kaldım…
Sorunun Benjamin olmak olmadığını idrak etme gerçekliğinde kaldım…
Kendimle yapmam gereken hesapların arasına,ne olduğunu anlamadan birden bire daldım;
Hala..Bugün bile… Her yaprak dökmeye başladığımda yerimi değiştirmeye nasıl çalıştığıma baktım… Işıldıyacağım yeri bulmak için kendi kendime,farkında bile olmadan tamamen iç güdüsel nasıl kaçışlar yaşadığıma, tabi bazen sevdim diyenlerle ne savaşlar verdiğime şaştım…
Uğraşsız, bir köşeye koyalım, suyunu da verelim ve olsun işte…Mutlu olsun, canlı olsun, büyüsün, daha ne istiyor bu yahu…larla kaç ölümü etrafımda canlı canlı yaşadığıma şahit olmuşluğuma şaştım…
Onca çiçeğe bakamayan da benken, şimdi bu mutlu çiçeklerimin arasında konunun aslında benimle hiç alakalı olmadığının farkına vardım.
‘Sana ihtiyacın olan herşeyi vermiyor muyum, daha ne istiyorsun benden?’ çığlıklarını kaç kere duyduğumu, ne anlatmaya çalışırsam çalışayım anlatamadığımı, ‘Sorun sende değil,senle değil’ desem de hiç duyulamadığım anları ve artık son noktamda ‘ Ölüyorum ‘diyerek acı içinde uzaklaşmalarımı hatırladım sessiz…
‘’Sorun kimsede değil ki…
Sorun Benjamin olmakta da değil…
Sorun verdiğin su, koyduğun kap hiç değil…
Yerini sevmesi lazım…..??? O zaman canlanır, o zaman yaşar…’’
O yüzden su gibi akmak lazım galiba; o yüzden hiç bir şeye tutunmadan akmaya izin vermek, deneyimlemek, hissetmek, iyi olanı bilmek için denemek, iyi olmayanı bilmek için denemek, iyiyi emip, kötü geleni tükürüp, yola devam etmek, akmak, kimseyi suçlamamak, kendine hiç kızmamak, varoluş ağı içinde eşsizliğimizin farkında olup olduğumuz her ise ise yargılamaktan ve herkeze benzemeye çalışmaktan vaz geçmek, ve tabi ki… Bizim için de bir yol olduğunu, bir yer olduğunu, yaratan her nerede ise, yaratırken o ışıldatacak yerini de hazırladığını hep bilmek ve hep güvenmek ve hep akmak gerekiyor sanırım insanlara, yerlere ve sıfatlara tutunmamak için direnirken…Varlığımızı kaybetmeden bunu yapmak, özümüzden uzaklaşmadan, yaprak olmazsa Benjaminin de olmayacağını bilerek, yaprakların hepsi yere yapışmadan yapmak lazım sanki… Ölmeden; dünyaya getirdiklerimizi bırakmadan, gitmeden…
Her şeyde illa bir suçlu-suçsuz olması gerekmiyor…
İlla birisinin haklı, birisinin haksız olması da…
İhtiyaçlarla olmuyor sanki bu iş; kurallarlar ve tanımlarla da…
Yaprakları kontrol etmek gerekiyor…Gözlerdeki ışıltıya ya da….
İyi geleni alıp kötü geleni tükürmek… Olmuyorsa da ölmeden yer değiştirmek…
Her birinizin gözlerinizin güleni en şık denilen bahçenin güzelliğinde olsun bugün ve hep…
Eylül 2011
Yorumlarınızı bizimle paylaşmak ister misiniz?